15 Ekim 2020 Perşembe

CASUS BELLİ NE DEMEKTİR ? YUNANİSTAN - TÜRKİYE GERİLİMİ

    Geçtiğimiz günlerde Yunanistan Hükûmet Sözcüsü Stelios Petsas : ''Meis adası 1947 Paris Antlaşması ile Yunanistan'a geçti. Türkiye bu anlaşmada taraf olmadığı için Türkiye'nin söz hakkı olamaz.Yunanistan casus bellilerle tehdit edildikçe hiçbir Yunan hükûmeti adaların silahsızlaştırılmasını tartışmaya açamaz.'' şeklinde bir açıklamada bulundu (Kaynak : akdenizpolitik). Bu, iki ülke arasındaki gerilim anlamında Yunanistan'ın anlık olarak hangi tavrı takındığını belli eden son derece politik bir açıklama. Cümle okunduğu zaman bir söz öbeği de hemen dikkat çekiyor. 

    ''Casus belli''. Kendim haber sitelerinden ufak çaplı bir kamu yoklaması yapmak maksatlı birkaç yorum okudum. Kimi insanlar casus belli olarak ifade edilen durumu Türkçe okuyup anlamışlar ve gizlice bilgi toplamak isteyen kişinin kim olduğunun ortada olduğu anlamını çıkarmışlar çoğu zaman. İnanır mısınız ? ''Kim olacak tabi ki casus belli.'' şeklinde yorumlar gördüm.

    



    Evet, casus belli demek, aslında casus belli demek değil :) 

    Casus belli, Latince diline ait bir söz öbeği olup dünya genelinde de yine Latince hali ile kabul görmektedir. Savaş durumu, savaş hali, savaş sebebi, savaşın nedeni anlamlarına gelebiliyor lafzi çeviri yapıldığı vakit. Dünya literatüründe ise ülkeler arasında  ''savaş sebebi'' olarak kullanılmakta.
   
    Her zaman hatırlamasak da ülkemiz adına aşinayız casus belli lafına. Daha önce 1995 yılında Türkiye, Yunanistan'ın deniz mili olarak karasularını 6'dan 12'ye çıkarması halinde bunu casus belli sayacağını beyan etmişti. Şimdilerde de Doğu Akdeniz gerginlikleri dolayısıyla bu söz zaman zaman yukarıda verdiğimiz haberde olduğu gibi gündeme gelmekte.
      
    Casus kelimesi İngilizce olarak case kelimesine benziyor, bu da durum kelimesinin karşılığı olarak geçiyor. Buradan pekala hatırlanabilir. Belli ise Latince'de savaş anlamına gelen bellum sözcüğünden türemiş. Akılda kalıcı olması açısından bunu da bilmek yararlı olabilir.

    İyi okumalar diliyorum.

  

11 Ekim 2020 Pazar

RECEP İVEDİK NEDEN BU KADAR ÇOK SEVİLİYOR ? Recep İvedik Metaforu Üzerinden İnsanın Kaosa Meyili

    


    Yeni tanıdığımız bir insanın mizah anlayışı ile ilgili bilgi sahibi olmak için ona beğendiği komedyenleri ve komedi filmlerini soruyoruz. Bazı kişilerin beğendiği yapım ve sanatçıları kimimiz dikkate bile almıyoruz, filmi filmden sanatçıyı sanatçıdan saymıyoruz. Bunun çok derin, bir yandan da çok yüzeysel Sosyolojik temelleri olduğunu düşünmekteyim.

    Bizim toplumumuz ikiye bölünmüş durumda. Sinemaseverlerin bir kısmı sinema ile entelektüel olarak ilgileniyor, bir kısmı da ''Güzel film olursa giderim.'' kafasında devam ediyor hayatına. Genel olarak da başlığımızda adını verdiğimiz Recep İvedik gibi filmlerden hoşlanan insanlar biraz daha ikinci gruba yakın kişiler diyebiliriz. Sinema ile entelektüel anlamda ilgilenen kişiler niçin Recep İvedik gibi yapımları beğenmezler ? Aksine neden diğer grup bu tarz filmlere ilgi duyar, bunları izlemekten çok keyif alır ? 

    Cevabın yine her konuda olduğu gibi bilimsel verilerde ve araştırmalarda yattığını tekrarlamayı gerekli görüyorum. Bu sorunun cevabı, tamamen Sosyolojik ve Psikanalitik nedenlere dayanıyor. Bize böyle bir sorunun cevabını verebilecek kişi de hem Sosyolog hem Psikanalist. Tam da aradığımız adam kendisi yani .Bu kişi Erich Fromm. Ben kendisinin derlenmiş yazılarını, araştırma ve makalelerini büyük heyecan ve merak içinde okuyorum, siz okurlara da tavsiye ediyorum. Büyük tespitler yapıyor kendisi. Ancak piyasada daha Recep İvedik'in R'si yok iken Erich Fromm öldü. Hatta öldüğü yıl olan 1980, Recep İvedik serisinin baş rolünü oynayan Şahan Gökbakar'ın daha yeni doğduğu yıl. Biz nereden bağladık şimdi Recep İvedik'i Erich Fromm'a ? İzah edelim efendim.

   


    Fromm, ''İtaatsizlik Üzerine'' ve ''Psikanaliz ve Din'' adlı araştırmalarında insanların yetkeci anlayışların altında nasıl davrandığına yönelik güzel çalışmalar ve tespitler yapmıştır. Yetkecilik kısaca dogmacılıktır diyebiliriz. Genel olarak dinler için kullanılan dogma kelimesi Sosyolojik anlamda toplum ve iktidar açısından da yüksek derecede yer tutmaktadır. Toplum önce ihtiyaç doğrultusunda sonra da beğeni doğrultusunda gruplara ayrılmaya meyillidir Fromm'a göre. Gruplar belirlenirken bu belirli grupların hayatta kalması için yetkecilik kavramı ortaya çıkmaktadır. Bu da hem ihtiyaç hem de beğeni gruplarının ortak özelliğidir. Yani bir topluluk beğeni ve estetik doğrultusunda bir konuyu işlemek için bir araya geldiyse bile yine kimi dogmalar altında bu faaliyetini gerçekleştirmek zorundadır. Çünkü dogmalar ve yetkeci anlayış sorular ve sorunlar esaslı doğmaktadır, insan da yaşamını hem bireysel hem toplumsal anlamda sorular-cevaplar, sorunlar-çözümler kalıpları doğrultusunda sürdürmektedir.

    İhtiyaç sebebi ile bir arada bulunan topluluk kimi yetkeci anlayışlar nedeni ile -bu din olabilir, yasalar olabilir- kimi davranışları gerçekleştirmekten sakınmaktadır ve bu davranışlar gerçekleştirildiği zaman bazı cezai sonuçlar doğurmaktadır. Bu da zaten Rousseau'nun Toplumsal Sözleşme kuramında gördüğümüz doğal özgürlüğün toplumsal özgürlüğe evrilmesinin bir sonucudur. Ancak insan biyolojik doğası gereği, hormonal yapısı sonucu şiddete ve kaosa meyillidir. Tıpkı evrenin kendisi gibi. Söz konusu kaos ve şiddetin de faal olduğu halde toplumsal özgürlüğü tehlikeye atmamasının yoludur aslında sinema dünyası. Oturuyoruz sinema koltuğuna,turuncu gömlekli adam birilerini dövüyor, bir şeyler çalıyor, durmaksızın süregelen bir vandalizm ile çevresindeki bütün somut varlığa zarar veriyor ancak dikkatinizi çekti mi bilmem, hiçbir ceza almıyor, hiçbir yaptırım görmüyor. Recep İvedik evreninde polis yok. İşte insanları Recep İvedik'e bağlayan olay tam olarak bu. Absürt yapısı ve ne kadar hem ahlaki hem kanuni ihlaller yapılsa da ceza kavramının bulunmaması insanları rahatlatıyor.  Kendi yapmak istediklerini yapan bir kişiyi gören insan bu kişinin davranışları sonucu mağdur olan kişiyi kendisi mağdur etmişçesine şiddet ihtiyacını ve kaos arzusunu gidermiş oluyor diyebiliriz. Erich Fromm bu durumun örneğini, kendisi hiç savaşa katılmadığı halde 1. ve 2. Paylaşım Savaşları'na yüksek derecede destek veren insanlar olarak göstermiştir. Genelde savaşa uzak coğrafyada yaşayan kişi için patlayan büyük savaş; gazete,radyo ve görsel yayınlardan takip ettiği bir film anlamına geliyor içten içe, yani bilinçaltı temelinde. O yüzden bir taraf tutmaya başlıyor ve tuttuğu taraf savaş makineleri ile ilerlerdikçe, öldürdükçe keyif alıyor. Çünkü kendi hayatı tehlikede değil. Kendisini o savaşta bir asker gibi düşünmesinde sakınca yok. Kimse bunu yaptı diye ona zarar vermeyecek.

    Başlıkta yer alsa da Recep İvedik esasında yine başlıkta belirttiğimiz üzere bir metafor. Tabi ki toplum eğilimlerini inceleyen bir yayının bütün konusu ve esası Recep İvedik olacak değil. Oynadığımız bilgisayar oyunlarında öldürdüğümüz canavarlar ve insanlar, kimi zaman suçlular ve kimi zaman masumlar... Bunların hiçbirisi gerçek değil. Hiçbirisi gerçekten var değil. Ancak beynimiz bunu bilmiyor. Sonuç olarak istekleri var gibi görünen bir organizmanın artık işleyemez hale geldiğini yahut yoğun bir mağduriyet yaşadığını görüyor ve bunu kendisine mal ediyor. Saatlerce GTA oynadıktan sonra insanın rahatlamasının esas sebebi budur. Yani yetkeci anlayış dahilindeki kaidelerden bir an olsun sıyrılabilen insan bu an içinde geçirdiği zamanı çok seviyor. Bizim sevdiğimiz aslında yapay mağduriyet, yapay şiddet ve yine piksellerden oluşan kan, tükürük, tokat, kırık eşyalar.

    Sinemaseverlerin Recep İvedik izleyen kişileri sinemaya ihanet etmekle ve onu yozlaştırmakla suçlamasının yanında bu suçlamayı yapan kişiler de malum filmi televizyonunda görünce ''Bu neymiş ya?'' diyerek bir yarım saatini ayırıyor genelde.

    Yani cezasız suçlar bizleri bu tarz yapımlara çekiyor. Bu yayın tabi ki bir Recep İvedik güzellemesi değil ancak entelektüel anlamda sinema ile ilgilenen kişiler şu filmi bu filmi izliyorlar diye kimseye kızmasınlar, söz konusu yapım ''sanat için sanat'' mottosu ile icra edilen bir film olmadığı için sanatsal eleştiriye tabi tutulması da bir hayli zor hakikaten. Denedim, olmadı. :)

TÜRKİYE BİR AN İÇİN BİLE LAİK OLMADI: HAMAS-İSRAİL SAVAŞI, GAZZE VE SEKÜLER TÜRK MİLLİYETÇİLERİ

Türkiye'de inançsız insan yok. Türkiye tek bir saat için bile laik olamadı zira Allah'a tapılmasını istemeyenler kendi tanrılarına t...